Bizler, Metris T Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda kalan 15 anarşist olarak görüyoruz ki her geçen gün saçma nedenler gerekçe gösterilerek operasyonlar, gözaltılar ve sonrasında da bu durumların kaçınılmazı haline gelen tutuklamalar gerçekleştiriliyor. Bazen bir çanta, ayakkabı veya puşi gibi yöresel aksesuarlar kullanmak bir örgüte, hatta olmayan bir örgüte üye ya da lider olmaya yetiyor.
Devlet, sistematik olarak yasalarına, kurallarına, kurumlarına ve keyfi uygulamalarına karşı çıkan “uyumsuz sesleri” bastırmak için paronayak bir sabuklamayla cezaevlerini insan yığınlarıyla doldurmaktadır. Kendi yasalarrıyla da çelişkiye düşen devlet, her yargılama sürecinin sonunu tutuklamaya dönüştürerek cezaevlerini toplama kamplarına çevirmiştir. Cezaevlerinde baş gösteren isyanlar ve bu isyanlar sonucunda ölen onca insan, devletin “yasal” çaresizliğinin değilse neyin göstergesidir? Devletin dayattığı her “yasa” kaçınılmazı olan “suç” unsurunu da beraberinde dayatmaktadir. İktidar nasıl ki ordusuna asker, okuluna öğrenci, fabrikasına işçi ve hastanesine hasta üretmek zorundaysa, hapishanelerine de “suçlu” üretmek zorundadır. Hapishaneler “suçu” azaltmak “suçluyu” ıslah etmek için üretilmiş alanlar değil, aksine “yasa-suç” kısır döngüsünü simülize etme alanlarıdır. Nasıl ki “suç” ya da “suçlu” olmaksızın polisin bir işlevinin olamayacağından ötürü polisin sistematik olarak suçu ütermesi gerekliliği gibi “yasa-suç” ikileminde de durum farksızdır. “Suçu” üretenler cezaevlerini dolduran insanlar değil, devletin ta kendisidir. Toplumsal kurallar ya da kültürel değerler adına ataerkil zihniyetler tecavüzleri meşrulaştırmakta, televizyon ve reklam bombardımanı ile kitlelere pompalanan “tüketme arzusu” hırsızlığa, erillik ve namus dayatmacılığı ise cinayetlere yol açmaktadır.
Sistem, tüm bu insan merkezli suç ve suçlu üretiminin yanısıra hayvanları ve doğayı da keyfi bir şekilde yok etmekte ve bunu meşru kılmak için birtakım uygulamalar devreye sokmaktadır. Kapitalist işletmelere doğayı ve hayvanları meta olarak sunan devlet, fast foodları ile hayvanları katlederken HES, termik santral, baraj gibi enerji merkezli yapılar ile de doğayı tahrip etmektedir. Yasal yaptırımlarla katliamları güvence altına alan sistem, akabinde eko-aktivistleri de suçlu ilan etmekten geri durmamaktadır.
Biz açlık grevinin 18. gününde (28.06.2012) olan tutsak anarşistler, devletin keyfi uygulamaları ve baskıcı tutumları karşısında açlık grevimizde ne denli haklı olduğumuzun farkındayız. Grevimiz, keyfi uygulamalara ve yargılama sürecindeki saçmalıklara karşı isyanla yürüttüğümüz eylemselliğimizdir.
Grev sürecimiz coşku ve dayanışma içinde devam ederken bu topraklardan ve dünyadan yükselen dayanışma eylemlerini selamlıyor ve tek bir şey söylüyoruz: “İktidarın zindanı, bastıramaz isyanı!”
Beyhan Çağrı Tuzcuoğlu
Burak Ercan
Emirhan Yavuz
Hasan Savcı
İshak Tayak
Murat Gümüşkaya
Oğuz Topal
Savaş Düzdaş
Sinan Gümüş
Tayfun Kılıç
Umut Çelik
Yenal Yağcı